Taş masajı, çiçeklerle kişilik analizi, refleksoloji… Bunların ne olduğunu bilenlere, İstanbul’da hepsini bir arada yaptırabilecekleri bir yer olduğunun müjdesini verelim. Bilmeyenler ise hayatlarını değiştirecek bu yazıyı vakit geçirmeden okusun.
Betül Levanta
B
Bölümler editörümüz Pemra, telefonla konuşurken önüme bir broşür atıyor. “Bu ilgini çeker mi bilmiyorum. Lancôme’un eski pazarlama müdürü Londra’dan yeni gelmiş. Taşlarla masaj yapıyormuş,” diyor. Taş mı? Hani şu hep yabancı dergilerin spa adresleri rehberinde gördüğüm kocaman siyah taşlarla yapılan ve resimlere bakarken bile nirvana’ya ulaştığım taş masajı değil herhalde! Hattın diğer ucundaki kişiye saçmasapan bir bahane söyleyerek telefonu acilen kapatıyorum. Hemen broşürü açıyorum. İçindeki fotoğrafları gördüğümde gözlerime inanamıyorum: Olamaz! Taş terapisi, Türkiye’de!
Artık doğuştan sırtımla bir bütün olduğuna emin olduğum stres düğümlerini dağıtmak için aldığım ayaklarında toplar olan tahta fare ile beş dakika ovulmaya muhtaçken sıcak taşların sırtımda dolaşacağı fikri takdir edersiniz ki nefesimi kesiyor. Hayatımın en hızlı kararını verip randevu alarak bir rekora imza atıyorum.
Başka bir çekimi bitirmenin yorgunluğuyla kan ter içinde randevuma yetiştiğimde, vücudumda kalan son enerji kırıntısının tek sebebi de kesinlikle birazdan deneyeceğim taş terapisinin verdiği motivasyon. Böyle bir teori olduğunu bilsem de, bugüne kadar daha kimseden ne negatif, ne de pozitif bir elektrik aldığımı hatırlamıyorum. Fakat kapıyı açan kişinin etrafında bizi çekim alanına alan bir akım var ve buna sanırım pozitif elektrik deniyor. Steril görünüşlü, güzellik merkezi gibi bir yer beklerken, kendimizi bir evin içinde buluveriyoruz. Kapıda tabela olmamasından şüphelenmiştik zaten.
Kısa kesilen tanışma-kaynaşma sohbeti sonrası, ‘huşu sanatları’nı denemek için terapist İpek Çaldemir’le alt kata iniyoruz. Feng shui’ye bire bir sadık kalınarak döşenen oda, tam bir huzur yuvası. Tamirci çantasını andıran kutularda bulunan yüzlerce çiçek özü, aromaterapik yağ ve bitki karışımı setleri; ruh ve bedene dair onlarca kitap; cam kavanozlar içinde lavanta, ardıç, biberiye taneleri gibi konseptle uyumlu detaylarda göz gezdirirken o da ne? Bir otomatik hindi pişirme tenceresi! Şaşkınlıkla herhalde bu da feng-shui kurallarından bir tanesi diye düşünürken Çaldemir, gözümün takıldığı noktaya dönüp kahkahayı basıyor. “Bu, benim taşlarımı ısıttığım sevgili hindi makinem. Taşların devamlı suda ısıtılması lazım. Uzun süre bunu nerede en uygun şekilde yapabileceğimi düşündüm ve sonunda en pratik ve en estetik çözümün bu olduğuna karar verdim,” diye açıklıyor. Soğutulmuş ve ısıtılmış volkanik bazalt taşlarıyla özel bir teknikle yapılan masaj, kan dolaşımını hızlandırarak kasların, dokuların ve hücrelerin daha çok oksijenle beslenmesini sağlıyor. Taşlar, su içinde ısıltıldığından hidroterapi, yani suyun terapi özelliğinden de yararlanılıyor.
Teknik bilgiler güzel de, artık uygulamaya geçsek. Sabırsızlıkla kendimi masajın yapılacağı yatağın üzerine atacakken Çaldemir, engel oluyor. Hayatımda görmediğim kadar kocaman ve kalın eldivenleri eline geçirince “Biliyorum, çok kaba görünüyorlar. Ama, bu eldivenler çok işimi görüyor. Bu tip taş, ısıyı yoğun olarak emdiğinden daha incelerini kullanamam,” diyor. Sürekli ısı ayarını kontrol ettiği taşlara uzanıp beni teker teker ‘çocukları’yla tanıştırıyor. Suyun içindeki taşlar öyle plaj kenarından toparladığınız sıradan taşlar değil. Volkanik dağların eteklerindeki dere yataklarından toplanan, ısıyı kolayca emip uzun süre üzerinde tutabilen pürüzsüz, parlak ve farklı boylardaki siyah bazalt taşlar, bu mucize terapinin baş oyuncuları. Her bir chakra, yani vücudun enerji noktası için tek örnek bir taş bulunuyor.
Çaldemir’in masaj yatağının üstüne dizdiği taşların üzerine yatarak artık kendimi tamamen bırakıyorum. Kemerim sıkıca bağlı, uçmayı beklerken, soru listesi kabarık detaylı bir konsültasyona tabii tutuluyorum. “Konsültasyon, kişiyi tamamen tanımam açısından o kadar önemli ki. Nelere alerjin olduğunu, yaşam tarzını, önceden geçirdiğin hastalıkları bilmeden bu işe başlayamam,” diyor Çaldemir büyük bir ciddiyetle. “Örneğin, gelen kişinin kalbiyle ilgili bir problemi veya astım gibi kronik bir hastalığı varsa ve ben o chakra’lara baskı uygularsam o kişinin sağlığı tehlikeye girebilir,” diye ekliyor. Omuriliğim boyunca etki edecek şekilde alt alta sıralanan taşların üzerine sırtüstü yatıyorum. Çaldemir, üzerime yumuşacık bir havlu örtüyor ve iki kaş arasındaki ‘üçüncü göz’üm, avuçlarımın içleri, ayak parmaklarımın arası gibi vücudumun tüm enerji noktalarına birer taş konduruveriyor. Sıcacık taşların arasında tost olmak kulağa biraz ortaçağ işkencesi gibi gelse de kendinizi kumsalda sıcacık kumların içine gömülüyor gibi hissediyorsunuz. Vücudumu hafif hafif sarmaya başlayan sıcak dalgası karşısında reflekslerimi bile kontrol etmem güçleşiyor. Rahatlama ötesi bir durumdayken Çaldemir’in eline aldığı bir taşla tüm vücuduma masaj yapmasıyla ‘bulutların üzerinde uçmak’ deyimini daha iyi anlamaya başlıyorum. Çaldemir’in inanılmaz seri hareketleri, fondaki Uzakdoğu ezgisi ve taş tıkırtıları karşısında kendimi daha fazla tutamıyorum ve tamamen kayıyorum.
Terapi sonrası yapmayı planladığım röportajın kaderi de ayağa bile zor kalkabildiğim ve jöle gibi hissettiğim durumumla çizilmiş oluyor. İki lafı bile bir araya getiremeyerek, vücut dili yardımıyla yaklaşık 10 dakikada röportajı ertesi gün yapabileceğimi anlatabiliyorum. Akşam randevuları iptal ediliyor ve ben hayatımın en derin uykusunu çekiyorum.
Damlaya damlaya huzur olur!
Bahçenizde koklamaya doyamadığınız güllerin kişiliğinizi analiz etmeye yardım eden bir araç olduğu fikri komik mi geliyor? 39 farklı bitki ve çiçek resminin bulunduğu kitaptan fazla düşünmeden size ilk anda cazip gelen en fazla dört çiçeği seçmek, Bach çiçek terapisinin ilk adımı. Peki bu dört çiçeği neye göre seçiyorsunuz? Terapi, tamamıyla kişinin kendisini seçtiği bitkiyle özdeşleştirmesine dayalı olduğundan o anda size hangi özelliği cazip geliyorsa seçim de o yönde oluyor. “Seçmekte zorlanan kişileri yönlendiriyorum. ‘Rengine dikkat edin’ veya ‘sizi çeken çiçeğin tomurcuğu, sapı, yaprağı, hatta bulunduğu çevre bile olabilir’ gibi açıklamalarla yol gösteriyorum,” diyor Çaldemir. Çiçekleri seçtikten sonra Çaldemir, kişiliğinizi kabuk kabuk soyarak ve maskelerinizi teker teker düşürerek sizi çırılçıplak hissettiren bir yorumlama yapıyor. Çırılçıplak, çünkü belki bir sır gibi sakladığınız ve kimseye çaktırmamaya özen gösterdiğiniz özelliklerinizin çok net, zaman zaman acımasız, ama kesinlikle objektif olarak açıklandığı bir tahlil bu. “Yorumlarken mutlaka kaynaklarıma da bakıyorum. Bunca özelliği kafamda tutmam çok zor,” diyor.
Terapinin anafikri, her fiziksel rahatsızlığın arkasında bir duygusal sorunun yatması prensibine dayanıyor. Seçilen çiçeklerin kendine has pozitif ve negatif özelliği, kendi kişiliğinizin özellikleriyle benzerlikler gösteriyor. Detaylı bir yorumlamadan sonra, çiçeklerin pozitif yaşamsal enerjileri, duygusal sorunlarınızı çözmeniz için kullanılıyor. Bunun için de seçtiğiniz çiçeklerin tamamen katıksız özleri birleştirilerek yapılan karışımı, her gün dilinizin altına damlatıyorsunuz. Çaldemir’in bana özel hazırladığı bitki kokteyline sabahları atlamadığım vitaminlerden daha fazla bağlılık göstermeye yemin ediyorum.
Ayak işi
Bali’den döndüğümde ‘nasıldı’ sorularına verdiğim ilk cevabın ‘plajda mükemmel ayak masajı yapılan bir cennet’ olduğunu hatırlıyorum. Hasır bir tente altında çekik gözlü minicik bir adamın ayağımda dokunduğu noktaları, elimdeki küçük bir ayak krokisinden izlemekten ibaret olan ilk ‘mini-refleksoloji’ tecrübem bile beni uçurmuşken profesyonel ellere teslim olmaya dünden razıyım. Gözler kalbin aynasıdır da ayaklar da acaba vücudun mu aynasıdır ki diye düşünürken, Çaldemir’in noktalara uyguladığı minik minik baskılarla dumura uğruyorum. Refleksoloji, ayaklarda vücudun tüm bölgelerine, organ ve sistemlerine karşılık gelen refleks noktaları olduğu ve bu noktaların vücut anatomisinin yansıması olduğu prensibine dayanan bir masaj tekniği. Özel el ve parmak teknikleriyle bu refleks noktalarına uygulanan baskı, stresin azalmasını sağlayarak vücutta fizyolojik değişikliklere yol açıyor. “Bir kişinin ayağına bakıp dokunarak potansiyel hastalık semptomlarını anlayabiliyorum,” diyor Çaldemir. Bir müşterisine refleksoloji uyguladıktan sonra böbreklerine baktırmasını tavsiye etmiş ve de kadının daha sonra böbrek hastası olduğu ortaya çıkmış. Bu fikir, biraz ürkütüyor tabii. Hastalık hastası olma sendromundan direkten dönerek sıyrılan bir kişi olarak aklıma korkunç fikirler geliyor. ‘İlik kanseri vakası veya beyin kanaması sinyallerini görebiliyor mu acaba’ gibi paranoyak korkulara kapılıyorum.
Çaldemir, seçtiği aromaterapik yağları yine bir kimyager ciddiyetinde karıştırarak ayaklarıma hafif hafif sürmeye başlıyor. İlk dokunuş ve ben tam anlamıyla nakavt! “Hafif veya dayanılmaz bir ağrı hissettiğin noktaları bana söyle,” diye uyarıyor. Başlarda, henüz uçmaya başlamadan, uyarıya tüm bağlılığımla yüzümü ekşiterek ‘evet orası’ gibi ifadeler kullanma yeteneği gösterebilsem de bir süre sonra ağzımı açacak gücü bile bulamıyorum. Rejimi filan boşverin! Kendinizi gerçekten sıfır kilo hissettiğiniz tek yer bu yatağın üstü!
Ağrıyan noktalardan varılan sonuç, boynumda ve akciğerlerimde hassasiyet olabileceği. Hayır, sigarayı bırakmayacağım!